26 Ekim 2021 Salı

Kapadokya Ultra Trail (CUT 119K) Yarış Raporu - 2021

Motivasyon 

2018 ve 2019 yıllarında bu muhteşem parkurda CMT 63K koşmuş, yarışın son kilometresinde Ürgüp’e doğru yokuş aşağı koşmak yerine, sağa doğru sapıp 119K parkuruna devam edenleri görünce bunu artık benim de denemem gerek noktasına gelmiştim. 2020 yılında salgın nedeniyle yarış iptal olunca bu denemeyi yapmak için bir yıl daha beklemem gerekti. 

Hazırlık 

2020 yılında da yarışların ardı ardına iptal olması nedeniyle, bütün yıl Ağustos ayındaki Dağyenice 60K ve Kasım ayındaki İstanbul Maratonu dışında uzun yarış koşamadan geçti. Maalesef bu durum 2021 yılında da Haziran ayına kadar sürdü. Haziran ayında Sapanca 60K, Temmuz’da Uludağ 64K ve Ağustos’ta İznik 72K yarışlarını koşarak bir nebze de olsa uzun mesafe hasretimi gidermiştim. Ağustos’ta az koşulu bir yaz tatili geçirdikten sonra, hedef yarışım olan Kapadokya 119K için 8 haftalık hazırlık programıma 23 Ağustos’ta başladım. Bunun için Aykut Çelikbaş üstadın Ultra Kitap’ında yer alan en uzun antrenman programının son 8 haftasını kullandım ve aşağıdaki tablodaki şekilde gerçekleştirdim programı. 




Bu 8 haftalık dönemde toplamda 531 km koşmam bir yana, 107 km koştuğum bir hafta ve arka arkaya 50km’lik uzun antrenmanlar yaptığım iki hafta dikkat çeken kısımlardı. Koşmadığım günleri dinlenme ya da güçlendirme ile geçirdim ve bu program boyunca çapraz antrenman olarak 6 kez yüzdüm. 

İlk kez bu kadar yoğun bir antrenman programı ile bir yarışa gidiyordum ve ufak tefek kayıplar dışında programı eksiksiz uygulamıştım. Arka arkaya 2 hafta 50K koştuktan sonra antrenman partnerim Utku ile birbirimize “Ne yaptık biz?” der gibi bir bakışımız vardı ki, programın özeti belki de bu andı. 

Yarış 

Bu büyük yarışa saygının bir gereği olarak Cuma günü işyerimden izin alarak öğlen uçağıyla Nevşehir’e ulaştım. Burada beni karşılayan sevgili arkadaşım Erol ile öncelikle Hacıbektaş’a uğrayarak, huzurlu atmosferde biraz zaman geçirdik, biraz sakinleştik. Akşamüzeri Ürgüp’e varıp otelimize yerleştikten sonra ilk işimiz yarış kitlerimizi teslim almak, ardından da karnımız doyurmak oldu. Fuar alanında kısa bir gezintinin ardından odamıza dönüp sabah için hazırlıklarımızı yaptık. 




Sabah 5:15’te uyanıp otelde kahvaltımı yaptıktan sonra, bırakma çantamı alarak start alanına ulaştım. Serin havada heyecan içinde startı beklerken dostlarla kısa sohbetler ve başarı dilekleri sonrasında start anı geldi çattı. Yarışı bitirebilirsem finişte duygulanacağımı öngörmüştüm ama start anında değişik bir duygu yoğunluğu yaşadım. Ağlamadım ama itiraf ediyorum ramak kaldı :) 

1. Bölüm (63K) 

Sabah serinliğinde yarışın başındaki yokuşu sakince çıktıktan sonra güneşli havanın da etkisiyle yağmurluğumu çıkarıp bir süre elimde koşmaya devam ettim. Sanki kaybedeceğim 30 saniyenin çok önemi varmış gibi çantama koymaya üşenmek gibi bir gereksiz hareketin içindeymişim meğer. 




İlk kontrol noktası olan İbrahimpaşa ya çok güzel bir tempoda 1:17:43 de vardım, su takviyesi ve çok az bir beslenme ile tırmanışa geçtim. Daha önce iki kez koşmuş olmanın, ek olarak bu sene daha iyi hazırlanmanın da etkisiyle yarışın bu ilk zirvesine yürü-koş stratejisiyle rahatça çıkarak Göreme’ye doğru inişe başladım. 2018 de yaşadığım duygu yoğunluğu sonucu gözlerimden yaşlar akan Zemi Vadisini heyecanla bekledim ama bu defa aynı şeyi yaşayamadım maalesef. Sanırım daha iyi hazırlanmış olmak bu kısma kadar çektiğim ızdırabı azaltmış, o ruh haline bu kadar erken girememiştim. Göreme sonrasında bu yarışın başlarında en çok zorlandığım kısım olan Uçhisar tırmanışı yine zorladı, kalenin dibinde yer alan kontrol noktasına nefes nefese vardım, saat 10:23 olmuş ve hava da hafiften ısınmaya başlamıştı. Büyük çoğunluğu inişten oluşan yaklaşık 8 km’lik sonraki bölümü de oldukça keyifle geçerek 4 saat 36 dakikada üçüncü CP olan Göreme’ye ulaştım. Bu kadar zamanda 35,5 km’yi geçmiştim ve planlarıma uygun gittiğimi görmek moralimi düzeltmişti. Ancak bundan sonra önce Çavuşin’e kadar olan 13 km, sonra da meşhur Akdağ tırmanışını içeren kısa ama sert bölümü düşünerek Göreme’de hem biraz dinlendim, hem de oldukça iyi beslendim. İki yıl önce burada yediğim haşlanmış patatesin tadı hala damağımdaydı, bu kez kabukları soyulmamış olsa da yine iştahla patatese saldırdım. 

Göreme ile Çavuşin arasındaki kısım hem arazi yapısı, hem hava sıcaklığının buralarda artmaya başlaması nedeniyle gerçekten zorlayıcı olan bir bölümü yarışın. Kapadokya’ya özgü arazi dokusu içinde inişler ve çıkışlar içeren, genel olarak pek gölge bulamayacağınız ve açık havada sıcaktan olumsuz etkilenilen bir bölüm. Bu sene organizasyon araya ekstradan bir su noktası eklemiş ki, buraya vardığımda çölde vahaya ulaşmış gibi hissettim. 1,5 litrelik şişeyi kafama dikerek, saniyeler içinde bitirdim. Gereken su takviyesi ve kısa bir dinlenmenin de etkisiyle buradan Çavuşin kontrol noktasına kadar olan bölüm de oldukça rahat geçti. Çavuşin’de bol limonlu çorba, ekmek ve peynir ile beslenip biraz da dinlendikten sonra başıma neler geleceğini bildiğim Akdağ’a doğru yöneldim. 2021 burayı üçüncü tırmanışım oldu ve maalesef hiçbir şey değişmedi, Akdağ yine bildiğimiz Akdağ, 43 kilometre sonrasında burayı çıkmak benim için yine aynı ızdırap, yine aynı çile. Bir gün patikalarda hakikate ereceksem bunun için Akdağ’dan daha uygun bir yer düşünemiyorum :). En az 4 kez mola vererek bu duvarı tırmandıktan sonra, plato bölümünde önceki yıllara göre oldukça iyi koşarak Akdağ CP’sine doğru olan sert inişe geçtim. Onca sıvı tüketimine rağmen ilk kez burada tuvalet ihtiyacı hissetmem ve sonrasında idrarımın rengi beni biraz korkuttu açıkçası, önümüzdeki CP de kola ve suya biraz yüklendim bu nedenle. Bu noktaya kadar vücudumdan yorgunluk haricinde bir sinyal almamış olmanın mutluluğu ile yokuş aşağı, tozu dumana katarak iniyordum ki, sol kaval kemiğim “ben buradayım” demeye başladı. Temmuz’daki Uludağ Ultra sonrası kaval kemiğimin üzerinde tendon iltihabı yaşamış, yaklaşık 10 gün kadar koşamamıştım. Ancak sonraki idmanlarda, hatta yukarıda bahsettiğim 50K idmanlarında bile sorun olmayınca bundan kurtulduğumu düşünmüştüm ama maalesef oradaydı galiba. Düz giderken ya da tırmanırken herhangi bir sorun yaratmayan kaval kemiğim, inişlerde çok canımı yakmaya başlamıştı. Üstelik Ürgüp’e kadar olan ilk bölümün son 8 km’lik kısmında buna sağ diz kapağımın acısı da eklenince “Ürgüp’te yarışı bırakmalısın” diyen şeytani ses içimde daha da yüksek çıkmaya başladı. Koşabildiğim kısımları koşarak, inişlerde acı çekerek ve bolca zihnimin oyunlarıyla mücadele ederek 9 saat 30 dakikalık sürede ilk kısmı tamamlayıp Ürgüp’teki kontrol noktasına ulaştım. 

Burada terli kıyafetlerimi tamamen değiştirdim, ayakkabımın durumun iyi görünce değiştirmeye ihtiyaç duymadım. Ancak çokça önerilen tozluklarımı takmayı ihmal etmedim. Çorba, makarna ve salatadan oluşan yemeğimi yedikten ve biraz da çimlerin üzerinde dinlendikten sonra kaval kemiğime ve diz kapağıma ağrı kesici jel uygulayıp yola çıkmaya karar verdim. Halen durumdan emin değildim ama işler kötüye giderse 13 km ilerideki Damsa istasyonunda yarışı bırakırım düşüncesiyle şansımı denemek istedim. Onca hazırlıktan sonra yarıda bırakmak kolay bir karar değil, diğer taraftan da “zaten Ürgüp’tesin otel 500 metre ileride, gidip duşunu al, yatağa uzan” diyen bir ses de devamlı kafamın içinde dönüyor bu arada. 

2. Bölüm (Ürgüp sonrası) 

Ürgüp’ten çıktığımda hava henüz kararmamıştı ve sıcaklık iyi düzeydeydi. Bu nedenle üzerime yağmurluk giymeden içlik ve uzun kollu bir üst ile ikinci bölüme başladım. Yola çıktıktan 1 km kadar sonra, yanımda tahriş kremi gibi bir şey olup olmadığını soran bir koşucuyla karşılaştım. Dropbagimde vardı ama maalesef yanıma almamıştım. Bu şekilde, finişe kadar uzunca bir süre sohbet edip, birlikte koşacağımız Yusuf Özceylan ile tanışmış olduk. Yusuf ile birlikte Damsa’ya kadar olan görece düz bölümü sohbet ederek ve genellikle koşarak geçtik. Artık hava iyice kararmıştı ve Damsa kontrol noktasına yaklaşırken önümüzde giden üçlü bir gruba takılarak (Tolga Güler, İlker Laçalar, Güven Güçlütürk), onların aydınlatmasından yararlanıp kafa fenerlerimizi takmadan Damsa istasyonuna ulaştık. Özellikle inişlerde canım yanmaya devam ediyordu ama burada da ağrı kesici jel uyguladım ve devam edebileceğime ikna oldum. Burada biraz beslendikten ve ihtiyaçlarımızı giderdikten sonra Yusuf’la birlikte yola çıktık. Diğer üçlü bizden önce ayrılmış ve gözden kaybolmuşlardı. İstasyondan çıktıktan 1-2 dakika sonra yaşadığım üşüme hissini tarif etmek çok zor. Vücudum soğuduğu için bunu yaşadığımı, biraz koşunca ısınacağımı düşündüm ancak bu mümkün olmadı. Karasal iklimdeki ani sıcaklık değişimini derinden hissetmiştim ve hızlıca üzerime yağmurluğumu geçirip öyle devam etmeyi tercih ettim. 

Damsa’yı geçmiştik ve eğim haritasına baktığımızda eğlenceli bölüm yeni başlıyor gibiydi. Birbirine benzeyen 3 tane tepe görünüyordu önümüzde ve Akdağ tırmanışı bunların yanında oldukça küçük görünüyordu. Hem bu tepelerin nasıl olacağı hem de tozluk takmamızın önerilmesine neden olan bölümle ilgili kaygılarım içimde, hafif hafif tırmanmaya başlamıştık. Keşke hep hafif tırmanmaya devam etseydik, kilometreler ilerledikçe eğim arttı, eğim arttıkça zemindeki incecik kum tabakasının kalınlığı arttı ve zaman ilerledikçe kendimi gerçeküstü bir ortamda hissetmeye başladım. Yorgunluk, gittikçe artan eğim ve daha da yumuşak hale gelen zemin işi oldukça zorlaştırmıştı. Üç tepeden ilkinin zirvesine ulaşana kadar 3 kez Yusuf’a beni beklememesini söyleyip nefes molası vermek zorunda kaldım. Bir yere oturup nabzımı düşürmek istiyordum ama her yer incecik kumla kaplıydı, bu nedenle ayakta batonlarıma yaslanıp dinlenmek zorunda kaldım. Nihayet zirveye varmıştım, Yusuf’a yetiştim ve düzlükte ilerlemeye başladık, yorgunluğa rağmen güzel tempo yakalamıştık ki bir süre sonra Tolga, İlker ve Güven Abi ile yeniden buluştuk. Sohbet ederek ve hızlı yürüme temposunda Taşkınpaşa istasyonuna doğru inişe geçtik. 2-3 kilometrelik bu bölüm toz tabakasının en çok sorun çıkarttığı yer oldu. Yaklaşık 5 cm kalınlığında bir tabaka oluşturan tozlar önümüzde gidenler yüzünden havalanıyor, ağzımıza, burnumuza ve gözümüze giriyordu. Pandemi nedeniyle yanımızda bulunan maskeler ile ilk ikisini hallettik ama gözümü korumak için oldukça çaba sarf etmem gerekti. Bu toz duman içinde Taşkınpaşa’ya vardık. 

Yüzümü, gözümü iyice yıkadıktan sonra, bol limonlu çorba, gönüllülerin verdiği enerji ve biraz dinlenme sonrası yola çıktım. Bu kez ben önden çıkmıştım, ekibin kalan kısmı daha sonra arkamdan gelip beni yakalayacaktı. Bu kez öncekinden daha kolay tırmanılan ikinci tepeyi çıktık ve yine ama bu kez daha uzunca bir platoda yol almaya başladık. Buradaki olağanüstü ortamı anlatmam lazım. Çok az bulut olan açık bir gökyüzü, dolunay değil ama oldukça büyük bir ay, deniz seviyesinden epey yüksekteyiz, kafa fenerlerimiz dışında bir suni bir ışık kaynağı yok, gökyüzünde milyonlarca yıldız üzerimizi bir yorgan gibi sarmış. Burası gerçekten evrenin ne kadar büyük ve sınırsız olduğunu, bizimse aslında bir hiç olduğumuzu anlamak için çok güzel bir ortam. 

İlerledikçe Yusuf ve benim daha önce hiç 100 km üzeri bir mesafe koşmadığımızdan bahsediyoruz. Diğer arkadaşlarımız oldukça deneyimli bu konuda. Bir süre sonra Yusuf’un saatinde 100 km mesafesi görünüyor. Dağın başında müzik açıyoruz, Yusuf dans ediyor, biz 5 kişi etrafında çember olup bunu kutluyoruz. Ancak filmlerde olabilecek bir sahne :). 

Sonraki istasyon olan Karlık’a doğru inerken Güven Abi ile sohbet ediyoruz. İznik Ultra’da karşılaşmamızı ve yaşadığımız komik anı hatırlatıyorum, gülüyoruz. Esas sorum ise şu oldu, “Ben ilk kez bu mesafeyi deniyorum, sınırlarımı görmek amacındayım, siz 4 kez bunu yapmışken beşinciyi neden koşuyorsunuz?” Güven Abi’nin yanıtı kısa ve net; “Seneye görürüm ben seni?”. Haklı da çıktı, yarıştan bir gün sonra gelecek senenin hayallerini kurmaya başladım işin doğrusu. 

Sohbet ederek ve yürüyerek Karlık istasyonuna vardık, tam içeride demleme çayımı içerken saatimin ekranı 100 km’yi gösterdi. Saat 00:05 olmuştu ve 17 saat 5 dakikadır yollardaydık. İlk kez gördüğüm bu mesafe sonrası saatimdeki (Suunto Ambit 3) mesafe göstergesi, basamak sayısı sınırlı olduğundan artık 100m’de bir değişmeye başladı, bu ise daha önce alışmadığım bir durumdu ve oldukça moral bozucuydu. Ancak ne olursa olsun artık Ürgüp’e 20km den az kalmıştı ve fiziksel olarak da kötü bir durumda değildim. 

Karlık ile son istasyon olan Taşocağı arasındaki 11 km lik kısmın özellikle tepenin üzerinde yer alan patika izinin bulunmadığı taşlık bölümü ve son CP ye doğru iniş kısmı oldukça zorlayıcı. Karanlık ve yorgunluk bir araya geldiğinde buradaki inişte özellikle dikkatli olmak gerekiyor. Bir de iniş öncesi tepeden görünen manzara beni çok etkiledi. Aşağıda oldukça geniş bir vadi ve bu vadiye yayılmış fenerleri nedeniyle, ateşböceklerini andıran koşucular. Hafızamda yer eden önemli anlardan biri bu oldu. 

Bu şekilde son istasyona vardım. Ekipten bazıları beslenme sorunları yaşadı, bazılarının başka problemleri oluştu. Ben istasyondan yolda onlarla buluşmak üzere önce çıktım, gecenin sessizliğinde ve ortamın ıssızlığında 5-6 km kadar gittikten sonra arkamdan gelen ateş böcekleri bana yetişti. Böylelikle birlikte finişe kadar olan son yolculuğumuza geçtik. Tahriş kremi ihtiyacı hissetmesine yol açan sorunu nedeniyle Yusuf bazen arkamızda kaldı, onu beklediğimiz anlar oldu ama güle oynaya ve el ele tutuşarak saat 04:36 da, starttan 21 saat 36 dakika sonra finiş çizgisini geçtik. 




Elde Kalan 

Yarış bittiğinde aklıma takılan şu oldu. İkinci yarıyı daha iyi koşup, daha erken bitirebilir miydim? Tabii ki olabilirdi, ancak pek tabii ki Ürgüp’te, Damsa’da ya da daha sonra sakatlık nedeniyle yarışı da bırakabilirdim. Sonuç olarak hayatın bize bahşettiği her şey için şükretmek gerektiğini anladım. Bu sene böyle oldu, önümüzde nice ultralar olacak nice sürprizlere gebe ve ben karşıma çıkan tüm sonuçlar için şükretmeye devam edeceğim. 

Teşekkür 

Öncelikle haftada 5 gün antrenman yaparak hazırlandığım bu yarışta, kendilerini ihmal etmeme rağmen bana hoşgörü gösteren sevgili eşim ve iki oğluma, gerek fiziksel gerek mental olarak yarışa birlikte hazırlandığımız ancak son dakikada ortaya çıkan bir sorun nedeniyle yarışa katılamayan dostum Utku’ya, Kapadokya’da ulaşımımı sağlayan, sabahın köründe soğuk havada beni finişte bekleyen dostum Erol’a, yarışın ikinci bölümünde yoldaşlık ettiğimiz Yusuf Özceylan, Tolga Güler, İlker Laçalar, Güven Güçlütürk ve Selim Korkmaz’a sonsuz teşekkürler ederim.

Kapadokya Ultra Trail (CUT 119K) Yarış Raporu - 2021

Motivasyon  2018 ve 2019 yıllarında bu muhteşem parkurda CMT 63K koşmuş, yarışın son kilometresinde Ürgüp’e doğru yokuş aşağı koşmak yerine...